menkıbe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
menkıbe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Haziran 2016 Cuma

Menkıbe ve Ramazan-ı Şerif Tebriği



Musa aleyhisselam Tur-u Sina'da: 
"Yâ Rabbî, bana Kelîm'im, buyurdun, kelâmını işittirdin. Benden üstün devlete mazhar kıldığın bir kulun var mı?" niyazında bulundu.
 Allahü Teâlâ: 
"Yâ Mûsa! Seninle kelâm ederken aramızda yetmiş bin perde var. Âhir zaman Nebîsi Habîbim Muhammed Mustafa'nın ümmetleri Ramazan orucu tutacaklar, bu sebeple vücûtları zayıflayıp renkleri sararacak, iftar vakti duâ ve niyazda bulunacaklar. Onlardan 70 bin perdeyi kaldırıp duâlarını kabul edeceğim" buyurdu...



Yaklaşmakta olan Ramazan-ı Şerif ayı hepimiz için mübarek olsun. Bu kıymetli ayın bereketlerinden istifade edebilmek hepimize nasip olsun inşallah. Kıymetli dualarınızı beklerim sevgili dostlar...
Hayırlı Ramazanlar...

17 Ocak 2016 Pazar

Kötülük Edene de İyilik Etmeli


Allahü teâlâ, kullarının günâhlarını affedicidir, kerîmdir, rahîmdir, lütfu, ihsânı boldur ve merhameti çoktur. Kendisine isyân edenlere de, merhametinden, rızıklarını kesmeyip göndermektedir...

Vaktiyle gece, gündüz içki içen zengin bir kimse vardı. Bir gün yine içki meclisini kurar ve kölesine dört dirhem vererek meyve ve benzeri şeyler almasını söyler.

24 Ağustos 2014 Pazar

Artan Pilav


Yahya Baba, II. Bâyezîd Hân zamanında, Edirne Bâyezid Külliyesi'nin aşçılarından biridir. Arkadaşları hoşaf, kebap, sebze, bakliyat pişirir. Ama onun ihtisası pilavdır. Mübârek, işe girişti mi, ibâdet ettiğini sanırsınız. Pirinçleri salevat getire getire ayıklar, yağını tekbirlerle eritir. Tuzunu Besmele ile, suyunu Fâtihalarla salar. Zaman zaman gözünü yumar, enbiyâyı evliyâyı aracı yapar, Allahtan bereket arzular.
Onun pilavı herkese yeter, hatta artar. Ancak o tek pirinç tanesine bile kıyamaz; artanları Tunca nehrine atar. Balıklar onun geleceği saati bilir, köprü başında toplanırlar.
Kilerci, bakar pilav artıyor; pirinci aşçıya habersizce az vermeye başlar. Ama Yahya Baba bir kere bile; "Bu pirinç yeter mi?" demez. Kilerci şaşkındır. Her gün pirinç miktarını biraz daha kısar ama, pilav azalmaz, aksine çoğalır. Yine herkes doyar, Tunca'nın balıkları bile nasibini alırlar. Kilerci, bunu izah edecek tek kelime bilir: "Bu bir kerâmet!"
Çok dener ve emin olunca padişaha çıkar. "Bu Yahya Baba boş değil sultanım der, hâlbuki biz ona amele muamelesi yapıyoruz."
Bâyezîd-i Velî gönül ehlidir ve aşçı ile tanışmak ister. Kilerci ile bir plan yaparlar. O gün Yahya Baba'ya çok az, hatta gülünç denilecek kadar az pirinç verilir. O her zamanki gibi okur, âlemlerin Rabbinden Halil İbrâhim bereketi diler. Pilavı çok lezzetli olur, üstelik kazanlara sığmaz. Yahya Baba artanları yine yüklenir, Tunca'nın yolunu tutar. Tam kepçeyi daldırıp balıklara atarken padişah ortaya çıkar. "Ne oluyor bre, der. Yoksa devlet malını israf mı edersin?" Yahya Baba tutulur kalır. Ancak balıklar kafalarını sudan çıkarıp; "Ayıp olmuyor mu sultanım? derler. Koca devletin artığını bize çok mu görüyorsun?"
Yahya Baba öylesine mahçup olur ki, anlatılamaz. Sırrı meydana çıkmıştır, utancından secdeye kapanır, Allaha sığınır. Bâyezîd-i Velî onun kalkmasını bekler, ama geçmiş ola...
Mübârek çoktan ruhunu teslim edip, kavuşmuştur rahmet-i Rahmana...

5 Ağustos 2014 Salı

Bu Adamın Rivayetine Güvenmem



-Bu Adamın Rivayetine Güvenmem-

İslâm dünyasında Kur'an-ı kerimden sonra en güvenilir kaynak Sahih-i Buhari adındaki Hadis kitabıdır.

İsmail Buhari hazretlerinin "rahmetullahi aleyh", yeni bir Hadis-i Şerif duymak ve almak için dere tepe dolaştığı, günlerce, haftalarca yol katettiği sıralardaydı. Kendisine birçok sahabi ile görüştüğü bilinen birinden söz edildi. Çok zaman yaptığı gibi uzun bir yol katederek bahsedilen adamı buldu. Fakat adamı bulduğu sırada, kazığından boşanmış olan devesini boş torba ile aldatarak yakalamaya çalıştığına şahit oldu. Bu halde hiçbirşey sormadan geri döndü. Niçin boş döndüğünü, birkaç hadis not etmediğini soranlara şöyle cevap verdi: 
"Bu adam, Allahü tealanın bir mahlûkunu aldatmaya uğraşıyor. Ben, devesini aldatarak yakalamaya çalışan adamın rivayet edeceği hadise güvenmem"


20 Nisan 2014 Pazar

Kimse Kimsenin Rızkını Yiyemez

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Çok kazanmak rızkı artırmadığı gibi, çok kaybetmek de rızkı azaltmaz. Daha çocuk, anne karnındayken, Cebrail aleyhisselam ona der ki:
(Sen hiç endişe etme! Allahü teâlâ yiyeceğin rızıkların hepsinin üstüne senin ismini yazdı. Rızık, ezelde takdir edilmiştir. Senin ne zaman, nerede öleceğin bildirilmiştir. O bir an ileri gitmez, geri de kalmaz.)

İnsan rızkını aramasa da, rızkı onu arar. Herkes ancak kendi ismi yazılı olan rızka kavuşabilir.

Nitekim bir kimse, hastalanınca, belki kefaret gerekebilir diye, ihtiyaten orucunu bozmak için çiğ pirinç tanesi yutar. Nasıl olmuşsa pirinç, boğazına takılıp kalır. Öksürür, bağırır çıkmaz. Doktorlar, (Bunu almak için ameliyatla nefes borusunu yarmak gerekir, buna imkânımız yok, biz bunu yapamayız. Sen Evliya bir zata git, o sana okusun, dua etsin, belki öyle kurtulabilirsin) derler.

O da, bir zata gider, o zat da, (Evladım, bu benim işim değil. Bağdat'ta şu adreste, şöyle mübarek bir zat var, sen doğru ona git) der. İstanbul nere, Bağdat nere! Ama can meselesi olduğu için mecburen gider. Bağdat'ta, o mübarek zatı bulur. Durumunu anlatır. O zat da, (Evladım, burada mümkün değil, bu pirinç tanesini çıkaracak olan zat Buhara'da) der. Adam çok üzülür, ama can tatlı, düşer yollara. Buhara'ya gelir, tekkeyi bulur. O mübarek zat da, sohbet ediyormuş, iğne atılsa yere düşmeyecek kadar kalabalık. Kapının eşiğine oturur. Oturur oturmaz bir hapşırık gelir, pirinç tanesi yere düşer. Oradaki bir kedi yavrusu, pat alıp kaçar. O kadar yer, o kadar zaman, o kadar sıkıntı. Çok şaşırır, bu ne hâl ya Rabbi der. Gelir hoca efendiye, bunun hikmetini sorar. O mübarek zat da, (Allahü teâlâ bu pirincin üzerine kedinin ismini yazdı, ben ne yapayım? Bu pirinç tanesini bu kedi yesin diye seni İstanbul'dan buraya getirdi) cevabını verir.

Şuna mutlak inanmalı, kimse kimsenin rızkını yiyemez. Hiç kimse de rızkını bitirmeden ölmez. Peki, o zaman niye çalışıp para kazanıyoruz? Ehl-i sünnet âlimleri, (Çok sevab kazanmak için, çok para kazanmak lâzım)buyuruyorlar. Yani çok ibadet yapmak, çok kitap dağıtmak, çok hayır hasenat yapmak için çok para lâzım. İşte bu niyetle, helalinden çok para kazanmak için, çok çalışmak gerekir.


Kaynak: Huzur Pınarı

23 Kasım 2013 Cumartesi

Köşkte Bir Delik Var!



Merhabalar sevgili takipçilerim...
Sizlerle, çok hoşuma giden bu iki menkıbeyi paylaşmak istedim.
Kıssadan hissemizi alabilmek dileğiyle...:)
İyi okumalar...


Köşkte bir delik var

Şeyh Sa'di-i Şirazi hazretleri "rahmetullahi aleyh" Gülistan'da anlatır:

Bir padişah yüzbinlerce altın harcayıp muazzam bir köşk yaptırdı ve içini de ipek halılar, atlas perdeler ve altın avizelerle dayayıp döşedi. Sonra bütün maiyetini huzuruna çağırdı. Onlara dedi ki: "Benim köşkümün güzelliğinde noksanlık var mı?" Hiç kimse yeryüzünde bundan daha güzel köşkün olduğunu ne görmüş ne de işitmişti. Fakat dervişin biri yerinden kalktı ve: "Sultanım! Köşkte bir delik var. O da büyük noksanlık" Padişah dedi ki: "Ben böyle bir deliği görmedim Sen cahilliğinle fitne çıkarmaya çalışıyorsun"

Zahid dedi ki: "Ey saltanatla mağrur olmuş padişah. Azrail aleyhisselamın içeri gireceği delik kapanmamış ki, önemli olan o deliği kapatabilmektir, yoksa ne köşkün kalır, ne tacın, ne de tahtın"


***

Kabir kapısından nasıl girecek

Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretleri "kuddise sirruh", insanoğlunun ihtirâsını şu misalle ifâde buyurur:

Bir gün bir ağacın altında oturmuş dinleniyordum. Bir karınca dikkatimi çekti. Kendinden hayli büyük bir ekmek kırıntısını yüklenmiş, sürükleye sürükleye götürüyordu. Bazen bir su birikintisiyle karşılaşıyor ve etrafından dolaşıyor, bazen de otlara takılan ekmeğin ucunu kurtarmak için didinip duruyordu. Ama ne ekmek parçasını bırakıyor, ne de rahatça taşıyabilmek için ekmeği ufaltıp küçültmeye râzı oluyordu. Bu şekilde o sıcak günde, bu ekmek parçasını uzun bir mesafe taşıdı. Nihâyet yuvasına geldi. Lâkin yuvasına giden koridor küçük, taşıdığı lokma ise büyüktü. Binbir zahmetle yuvanın ağzına kadar getirdiği ekmek parçasını bir türlü içeriye sokamıyordu. Ekmeğin etrafında dolaşıyor, parçayı döndürüyor, öbür tarafından çekiyor, ama bir türlü lokmacık yuvaya girmiyordu. Bu manzara, beni, insanın hâlini düşünmeye sevk etti. İnsan bir ömür boyunca istif edip biriktirdiği dünyalıkları, köşkleri, ufacık kabir kapısından nasıl sokabilecek, bu aklıma geldi.


Daha fazlası için, bu linke göz atabilirsiniz! ;) Huzur Pınarı