Güneşin karşısına bir ayna konsa, aynanın karşısına başka bir ayna konsa, bu aynadaki görüntü, öbür aynada da görünür. Bir başka ayna konsa, güneş orada da görünür. Taa ki, aynalar devam ettiği müddetçe.. Ama arada ayna olmazsa, görüntü biter. İşte, güneşin görüntüsü, böyle aynadan aynaya intikal ettiği gibi, Peygamber efendimiz de 'aleyhissalatü vesselam' manevi bir güneştir, dünyadaki bütün müslümanların hepsine gelen rüşd ve hidayetin, vilayetin kaynağıdır. O, bir güneştir. Aynanın karşısında aynalar vardır, Onlar da Eshab-ı kiramdır. O güneş evvela Eshab-ı kiramın aynalarına yansıdı. O aynalardan da, müteselsilen dünyadaki bütün müslümanlara intikal etti. Peygamberimiz 'aleyhissalatü vesselam', kalbimde ne varsa Ebu Bekr-i Sıddıkın kalbine aktardım, buyurmuştur. Ebu Bekr-i Sıddık da, kalbinde olanları Selman-ı Farisiye aktardı, müteselsilen her asırdaki büyükler talebelerine bu güneşi aktararak ayna olmuşlardır. Hep aynadan aynaya intikal ettiği için, cenab-ı Peygamberin kalbinden çıkan nur neyse, o nura son aynaya bakanlar da kavuşur. Bu nur, kavuşanlara, inşallah hem dünyada, hem kabirde, her yerde yeter ve yetişir. Çünki, O nur bir cevherdir, Allahü teala o nuru çöplüğe koymaz. Bu yolun büyüklerini sevenlerin kalpleri o kadar kıymetlidir ki, Allahü teala bu cevheri o kalplere koymuştur.
makale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
makale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
16 Mart 2017 Perşembe
24 Ocak 2017 Salı
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.10---Son
ABDÜLHAMÎD HÂN II - 9
Hıristiyan ve müslimânlardan gönüllü yazılanlar, başkumandanları Midhat pâşa lehine yürüyüşler yapıyorlar. İstanbulda huzûru bozuyorlardı. Yeniçeri ocağı hortluyordu. Midhad pâşa, milliyetçiliğe uymıyan hareketlerde de bulundu. Bosnada, Türk bayrağındaki ayyıldız yanına bir haç eklenmesini emr etdi. Devlet bayrağının, bir eyâletde olsa bile, sadr-ı a'zam emri ile değişdirilmesi de, onun demokrasi anlayışına parlak bir örnekdir.
7 Ocak 2017 Cumartesi
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.9
ABDÜLHAMÎD HÂN II - 9
İkinci Abdülhamîd hân hâtırâtında diyor ki:
Midhat pâşa, öteden beri meşrûtiyyet tarafdârı idi. Lâkin ismini ve ba'zı kitâblarda medhini işitmekle hâsıl olmuş bir tarafdârdı. Hiçbir devletin Kânûn-i esâsîsini tedkîk etmiş ve bu bâbda esâslı fikr edinmiş değildi. Rehberi, nâfi'a vekâletinin müsteşârı, Odyan efendi idi. Odyan efendi ise, o zemân bile bizde mümtâz hukûkculardan değildi. Hele memleketi hiç bilmezdi. Zan ederim bu vukûfsuzluk, Midhat pâşa ile Tâif kal'asına kadar berâber gitdi.
Midhat pâşanın başkanlığında, Ziyâ beğ [pâşa] ile Nâmık Kemâlin de katıldığı bir hey'etin hâzırladığı Anayasanın 113. cü maddesi, hükümdâra bir şahsı sürmek hakkını vermişdi. Bu maddeyi Midhat pâşa, mahsûs koydurdu. Çünki, ölünciye kadar iktidârda kalmağı umuyordu. Bu madde ile, muhâliflerini sürmek istemişdir. Nitekim birkaç devlet adamını sürdü. İkinci Abdülhamîd hân, muhâkemesiz sürülmenin tanzimâta aykırı olduğuna dikkati çekdi ise de, Midhat pâşayı iknâ' edememişdi. Midhat pâşa, anayasaya, herkesin kendi dili ile konuşabileceğini koydurmak istemiş, fekat Sultân, bu maddeyi kaldırmışdır. Midhat pâşa, Sultânın bütün selâhiyyetini yok etmek için, Anayasayı büyük devletlerin kefâletleri altına koymak istemişdir. Türk devletinin istiklâlini yok edecek bu feci' madde de kabûl edilmemişdir. Rusya ile harb etmek için, Bâb-ı âlide nutklar çekdi. Medrese talebesini ayaklandırarak, harb lehine nümâyiş yapdırdı. Bunlar, Sultânın penceresi altında bile harb diye bağırdılar. Harb olursa, İngilterenin yardım edeceğine inanıyordu. İçki sofralarında, Cumhûriyyet i'lân edip, üçüncü Napolyon gibi, Cumhûrbaşkanı, sonra imperatör olacağını söyledi ve (niçin Âl-i Osmân olur da, Âl-i Midhat olmaz) dedi. İşi dahâ ileri götürerek, husûsî asker yazmağa kalkışdı. Bu yeni asker, Millet askeri nâmı ile yeni bir ordu teşkil edecek ve Midhat pâşanın emrinde olacakdı.
- devamı var -
Kaynak: Huzur Pınarı
10 Aralık 2016 Cumartesi
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.8
ABDÜLHAMÎD HÂN II - 8
(Türkiye Târîhi)nde diyor ki, (İkinci meşrûtiyyetden sonra gelen yeni rejim, ikinci Abdülhamîdi mahkûm etmiş, hattâ bugüne kadar, bu hükümdârın lehinde, hattâ tarafsız yazmak ve konuşmak, tehlükeli sayılmışdır. Bunun bir sebebi, ikinci Abdülhamîdin, aslâ mürteci', gerici olmamak şartı ile, muhâfazakâr olması ve imperatörlüğü otuz yıl şahsen adâlet ile idâre etmesidir. İkinci Abdülhamîdi düşürenler birbirinden inkılâbcı oldukları için, tabî'atiyle, bu hükümdârın muhâfazakârlığını beğenmemek durumunda kalmışlardır. Ancak târîh, siyâset değildir. Günün modasına göre söyliyen, yazan kimse, târîhci değildir. Çünki, siyâsî rejimler ve fikr modaları dâimâ değişir. Yakın mâzîyi halka fenâ tanıtmak gibi hissî görüş, ilmî tedkîk yapılmasına mâni' olmakdadır. Ba'zı sathî görüşlü kimseler, günlük oluşları küçültür, gölgede bırakır diye, eski kahramânları küçültürler. Târihî realiteden korkmak ma'nâsızdır. Türkiyede, yine de, ikinci Abdülhamîd aleyhindeki yalanları nakl etmek modası yürürlükdedir.
13 Şubat 1295 [m. 1878] gününe kadar, ikinci Abdülhamîdin saltanatının ilk bir yıl, beş ay ve onüç günü, bu hükümdârın şahsî idâresi ile ilgisizdir. Şahsî idâresi, 13 Şubatda başlar. 7 Zilhicce 1293 ve 23 Kânûn-i evvel [Aralık ayı] 1876 günü birinci meşrûtiyyet i'lân edildi. İlk millet meclisi 19 Mart 1877 de açıldı. Anayasayı hâzırlıyanlardan Midhat pâşa, bir hukukcu değildi.
- devamı var -
Kaynak: Huzur Pınarı
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.4
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.5
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.6
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.7
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.5
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.6
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.7
4 Aralık 2016 Pazar
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.7
ABDÜLHAMÎD HÂN II - 7
Ebüzziyâ takvîminin 19 Şubat 1945 pazartesi yaprağında diyor ki: (Meşrûtiyyetin başlangıcı, memleketimiz için büyük felâket ve ziyânlara sebeb oldu. Çünki 1329 [m. 1911] da Trablusgarb İtalyanlara bırakıldı. 331 [m. 1912] de Balkan harbi bozgunu oldu. İki büyük kıt'a ile ilişiğimiz kesildi. Afrikada birmilyonikiyüzbin kilometre kare, Rumelide ikiyüzelli bin kilometre kare yerimiz elden gitdi. Birinci cihân harbinde de birmilyon kilometre kareden fazla toprak gayb oldu. Koca imperatorluk yağma edildi. Bu felâketlere, ittihâd ve terakkînin, gâfil, câhil, fırkacı, inâdcı, bölücü idâresi sebeb oldu.) Birinci cihân harbine Osmânlılar üç milyon askerle katıldı. Bir milyon zâyi' eyledi. Bunun dörtyüzbini cebhede şehîd oldu. Müttefiklerimizin mevcûdü yirmiüç milyon olup, onbeşbuçuk milyon zayı'âtımız oldu. Bunun üçbuçukmilyonu cebhede öldü. Düşmân orduları mevcûdü, kırküç milyon idi. Bunların yirmiüç milyonu zâyi' oldu. Yalnız beşbuçuk milyonu cebhede öldü.
Sultân Abdülhamîdi tahtından indirenler, sonunda memleketi düşman çizmelerinin altında bırakarak kaçdılar. İlk olarak Enver pâşa, Tal'at pâşa, doktor Behâeddîn Şâkir, doktor Nâzım, 30 Ekim 1918 de Mondros mütârekesini imzâ etdikden bir gün sonra, gece yarısı kaçdılar. Tal'at pâşa [m. 1921] de kırkdokuz yaşında Berlinde, Enver pâşa kırk yaşında [m. 1922] de Türkistânda, Cemâl pâşa da [m. 1922] de elli yaşında Tiflisde öldürüldüler...
- devamı var -
24 Kasım 2016 Perşembe
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.6
ABDÜLHAMÎD HÂN II - 6
31 Mart vak'ası adı ile meşhûr olan 13 Nisân 1327 [m. 1909] hareketi ile sultân Abdülhamîdin hiçbir alâkası olmadığı, kat'î olarak anlaşılmışdır. İttihâdcıların, pâdişâha sâdık birinci orduya güvenmiyerek, Selânikdeki üçüncü ordudan getirdikleri avcı taburlarının çıkardığı tesbit edilmişdir. Ya'nî ittihâdcıların bir tertîbi olmuşdur. İttihâdcılar, böylece Selânikden Bulgar, Sırb, Yunan, Arnavud yağmacılarının meydâna getirdikleri hareket ordusunu İstanbula gönderdi. Tal'at beğin baskısı ile Sultân, 27 Nisan 1327 [m. 1909] da tahtdan indirildi. Son meşrûtiyyet zemânında hükümdârlığı dokuz ay, beş gündür. Selânikden gelen, toplama ve frenk silâhlarını taşıyan hareket ordusuna karşı koymak istiyen kumandanlara, çarpışılmamasını, müslimân kanı dökülmemesini sıkı emr verdi. İsteseydi yalnız Taksim ve Taş kışladaki ta'lîmli asker ve sâdık subaylar, gelen çapulcu alaylarını darmadağınık edebilirdi. Fekat, kardeş kanının dökülmesini istemedi. İstanbula giren hareket ordusu kumandanları, doğru Yıldız serâyına geldiler. Hazîneyi, asrlardan beri toplanmış olan kıymetli yâdigârları ve dünyânın en zengin kütübhânelerinden olan serây kitâblığının bir kısmını yağma etdiler. Pâdişâhın altın arabası bile parçalanıp paylaşıldı. Bu barbarca saldıranlar, birer kahramân, kurtarıcı i'lân edildi. O yıl, ittihâdcılar, Sultândan iki yaş küçük olan kardeşi Muhammed Reşâdı yerine geçirdiler. Sultân Reşâd, ihtiyâr, sessizdi. Ortalığı kana boyıyanların, gönülden müslimân olmadıklarını görüyordu. Bu canavarlar karşısında âciz, zevâllı bir kukla hâlinde idi. İttihâdcılar, sultân Hamîdi lekeliyecek bir suç bulamadılar. Milletin onu çok sevdiğini, saydığını görerek, öldürmeğe de cesâret edemediler. Hemen o gece, kurmay binbaşı Fethi Okyarın emrinde olarak, trenle Selâniğe götürdüler. Orada Alâtini köşkünde habs edildi. Ömrünü okumakla ve ibâdet ile geçirdi. Hükûmeti ele geçiren ittihâdcıların çoğu, hattâ din işleri başkanı olan şeyh-ul islâm efendileri dahî mason idi. Sultân Hamîd hânın kansız ve huzûr içinde geçen idâresinden sonra memleket, siyâsî i'dâmlar, sû'i kasdler ülkesi oldu. Çok kimseleri i'dâm etdiler. Birbirlerini, hattâ kendi başkumandanları olan Mahmûd Şevket pâşayı da dört aylık sadr-ı a'zam iken 11 Hazîran 1331 [1913] de kendileri öldürdü. Yerine getirilen Mısr prensi Sa'îd Halîm pâşanın 3 sene, 7 ay ve 23 günlük ve bunun yerine gelen Tal'at pâşanın birbuçuk senelik sadâret zemânlarında, memleket karma karışık oldu. Herkes, ölüm, habs korkusu içinde idi. Cân, mal ve nâmûs emniyyeti kalmadı. İslâm düşmanlığı, küfr ve irtidâd moda olmağa başladı. Her vilâyetde zâlimler türedi. 1329 [m. 1911] da Arnavud isyânı oldu. Mahmûd Şevket pâşa büyük kuvvetle önliyemedi. Sultân Reşâd 16 Hazîranda Kosovaya gitdi. Beşyüzyirmiiki sene önce, dedesinin zafer kazandığı yerde, yüzbin Arnavud ile Cum'a nemâzı kıldı. Huzûru te'mîn etdi. Mahmûd Şevket pâşanın sekseniki taburla yapamadığını, sultân Muhammed Reşâd, bir gövde gösterisi ile te'mîn eyledi.
- devamı var -
Kaynak: Huzur Pınarı
2 Kasım 2016 Çarşamba
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.5
ABDÜLHAMÎD HÂN II - 5
İkinci Abdülhamîd hânın güzel ahlâkını, dîne olan bağlılığını, edeb ve hayâsının derecesini, aklını, ilmini, adâletini, millet için durmadan çalışdığını, hiç cân yakmadığını, düşmanlarına bile iyilik etdiğini, masonların aldatdıkları ve maşa olarak kullandıkları satılmışları bile afv etdiğini anlamak istiyenlere, (Mâbeyn baş kâtibi) Es'ad beğin (Hâtırât-ı Abdülhamîd-i hân-ı sânî) kitâbını okumalarını tavsıye ederiz. Ermeni komitecilerin hâzırladıkları ve 21 Temmuz 1323 [m. 1905] günü Cum'a nemâzını kılıp, Yıldız câmi'inden çıkarken patlatılan bir arabadaki sâatli bombadan kurtulunca, binlerce seyirci ve ecnebî diplomatlara karşı, düşünmeden, hemen söylediği şu kelimeler, kalbinin temizliğini, milletin olgun, şefkatli bir babası olduğunu göstermeğe yetişir sanırız: (Kendimce en büyük emel, ehâlînin râhat ve mes'ûd olmasıdır. Bu uğurda, gece-gündüz nasıl çalışıldığı ve gayret gösterildiği ma'lûmdur. Gayret ve hüsn-ü niyyetimin min tarafillah mükâfâtı, şu hâdiseden, hıfz-ı Hudâ ile, emîn olmaklığımdır. Onun için, cenâb-ı Hakka şükr ve hamd ederim. Müte'essir olduğum birşey varsa, asker evlâdlarımdan ve ehâlîden ba'zılarının telef ve mecrûh olmalarıdır. Buna, ilelebed teessüf ederim. Tebe'amın, hakkımda göstermiş oldukları hissiyâta an-samîmilkalb memnûniyyetimi beyân eyler, âfât-i semâviyye ve erdiyyeden masûniyyetleri için düâ ederim).
- devamı var -
17 Ekim 2016 Pazartesi
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.4
Haydarpâşada askerî tıbbiyye mekteb-i şâhânesi 24 Teşrîn-i evvel 1321 de açıldı. [1322] de dilsiz ve sağırlar mektebi açıldı. [1322] de Bingâzîye telgraf hattı yapıldı. [1323] de (İstanbul-Köstence) kablosu döşendi. Haydarpâşa istasyonu binâsı yapıldı. Beşiktaş tepesindeki Yıldız serâyını ve önündeki câmi'i yapdırdı. Velhâsıl Avrupada yapılan yeniliklerin hepsini en modern şeklde yurdumuzda yapdırdı. Ne yazık ki, [1327] de tahtdan indirilince, bütün bu ilerlemeler durdu ve memleket kana boyandı.
Abdülhamîd hân, (İstanbul-Eskişehir-Ankara) ve (Eskişehir-Adana-Bağdâd) ve (Adana-Şâm-Medîne) demiryollarını yapdırdığı zemân, başka memleketlerde bu kadar demiryolu yokdu. Din bilgileri, fen ve edebiyyât üzerinde çok kitâb basdırdı. Köylere kadar kurslar açdırdı. Parasız kitâblar gönderdi.
Harb gücünü gayb etmiş olan eski gemileri Halice çekip, Avrupada yeni yapılan üstün evsâflı kruvazörler, zırhlılar ile donanmayı kuvvetlendirdi. Askeri, subayı öyle şerefli olmuşdu ki, bir kahve önünden bir binbaşı geçerken, kahvede oturanlar ayağa kalkarak saygı gösterirlerdi. Öyle bereket vardı ki, bir binbaşının evinde pişen yemekden, bir mahalle fakîrlerinin karnı doyardı. Bütün millet, sivil, asker, herkes birbirini çok severdi. Yalnız [1313] yılında, Yunan isyânı oldu. Ethem pâşa "rahime-hullahü teâlâ" kumandasında gönderdiği askeri, kendisi serâydan idâre ediyordu. Askeri yirmidört sâatde Termopil geçidini aşıp, Atinaya girdi. Bütün Avrupa kumandanları buna şaşırdı. Çünki, Alman kurmayları, Osmânlı ordusu, Termopili altı ayda geçemez diye rapor vermişdi.
- devamı var -
Kaynak: Huzur Pınarı
14 Ekim 2016 Cuma
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.3
ABDÜLHAMÎD HÂN II - 3
Her vilâyetde mektebler, hastahâneler, yollar, çeşmeler, Viyanadan başka bir yerde eşi bulunmıyan modern bir tıp fakültesi yapdırdı. 1293 [m.1876] de Mekteb-i Mülkiyyeyi yapdırdı. [1296] da bir müze yapdırdı. [1297] de hukûk mektebi ve dîvân-ı muhâsebâtı [sayıştay] kurdu ve Beyoğlu kadın hastahânesini yapdırdı. [1299] da güzel san'atlar akademisi, [1300] de yüksek ticâret mektebi, [1301] de yüksek mühendis mektebi ve yatılı kız lisesi açıldı. [1303] de Terkos suyunu İstanbula getirtdi ve mülkiye lisesini açdı. [1305] de Alman imperatörü İstanbula gelip, sultân Ahmed meydânında Alman çeşmesi yapıldı. [1307] de Bursada ipekçilik mektebini yapdırdı. [1308] de Halkalı zirâ'at ve baytar mektebi ve Kâğıthânede bir poligon kurdurdu. 1309 [m.1892] da Bursa demiryolunu ve Aşîret mektebini yapdırdı. [1310] da Üsküdar lisesi ve Rüşdiyye mektebleri ve yeni postahâne binâsı ve Osmânlı bankası ile Reji binâlarını ve (Yafa-Kudüs) demiryolu ile Ankara demiryolu yapıldı. Yine [1310] da Hamîdiyye kâğıd fabrikası, Kadıköy havagazı fabrikası ve Beyrut limanı rıhtımını yapdırdı. [1311] de Osmânlı sigorta şirketi ve Küçüksu barajı ve (Manastır-Selânik) demiryolu yapıldı. [1312] de (Şâm-Horan) demiryolu ve (Eskişehir-Kütahya) demiryolu yapıldı. Yine [1312] de Hamîdiyye yüksek ticâret mektebi ve (Galata-Tophâne) rıhtımı, Dolmabağçe sâat kulesi yapıldı. [1313] de (Beyrut-Şâm) demiryolu, Dâr-ül-aceze binâsı, mum fabrikası, (Afyon-Konya) demiryolu, Sakız limanı rıhtımı, şimdiki İstanbul lisesi binâsı, (İstanbul-Selânik) demiryolu yapıldı. Ereğli kömür ocakları çalışdırıldı. [1314] de Tuna nehrinde Demirkapı kanalını, kapalıçarşı ta'mîrini yapdırdı. [1313] Yunan zaferini kazandı. Akl hastahânesini yapdırdı. [1316] da Şişlide Hamîdiyye Etfâl hastahânesini yapdırdı. [1318] de Medîne-i münevvereye kadar telgraf hattı yapdırdı. 1320 [m.1901] de Hamîdiyye Hicâz demiryolu Zerkaya kadar işledi. Kâğıthânedeki Hamîdiyye suyu yapıldı. Yeni balıkhâne, Haydarpâşa rıhtımı, ma'den arama mektebi, Şâmda tıbbiyye-i mülkiyye yapıldı.
- devamı var -
Kaynak: Huzur Pınarı
11 Ekim 2016 Salı
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.2
ABDÜLHAMÎD HÂN II - 2
Osmânlılara imzâlatdırılan 3 Mart 1878 Ayastefanos [Yeşilköy] mu'âhedesini sultân Abdülhamîd hân bir dürlü hazm edemedi. Dâhiyâne bir kurnazlıkla 4 Hazîran 1878 de İngiltere ile gizlice anlaşdı. Kıbrıs adasının idâresini İngiltereye bırakdı. Adanın gelirleri her yıl İstanbula yollanacak, ada Osmânlı İmperatorluğunun bir parçası kalacakdı. Buna karşılık, İngiltere Ayastefanos mu'âhedesinin Türkiye lehine değişdirilmesine yardım edecekdi. Böylece, Berlin mu'âhedesi, 13 Temmuz 1878 de imzâlanarak, topraklarımızın çoğu geri alındı. Bu harbde, para tazmînâtı pek ağır oldu. Sultân Abdülhamîd, buna da pek dâhiyâne çâre buldu. [m. 1881] de Düyûn-i umûmiyye idâresi kurarak, borçları, ikiyüzelliiki milyondan, yüzaltı milyon osmânlı lirasına indirdi. Bu büyük başarısı, memlekete unutulmaz bir hizmet oldu.
6 Ekim 2016 Perşembe
Sultan II. Abdülhamid Han - Bölüm.1
ABDÜLHAMÎD HÂN II - 1
Osmânlı pâdişâhlarının otuzdördüncüsü ve en yüksekleri idi. İslâm halîfelerinin doksandokuzuncusu idi. 1258 [m. 1842] de tevellüd etdi. 1293 [m. 1876] de halîfe oldu. 1336 [m. 1918] da vefât etdi. Çenberlitaşda, dedesi sultân Mahmûdun türbesindedir. İslâmiyyete hizmeti, saymakla bitirilemez.
Abdül'azîz hân, düşmânlara âlet olanlar tarafından şehîd edilip, sonra 5. ci Murâd da hal' edilip, kendisi kukla olarak halîfe yapıldı. Avrupada belirli ocakların islâmiyyeti yok etmek için hâzırladığı yıkıcı plânları, kıyasıya hortlatmağa başlarken önlerine dikildi. Aklı, zekâsı ve ilmi fevkalâde üstün olduğu için, memlekete karşı asrlar boyunca hâzırlanmış olan sinsi, alçak ve vahşî sû'ikasdı hemen sezdi. Hâzırlıyanları ve maşa olarak kullandıkları sahte kahramanları, iş başından uzaklaşdırdı. İslâm bilgilerini, ya'nî din ve fen ve ahlâk bilgilerini memleketin her yerine yaydı. Çok sayıda kültürlü din adamı yetişdirdi. Milleti otuzbir sene adâlet ile idâre etdi. Bilgili, temiz bir gençlik yetişdirdi. Haksızlığın, kötülüğün, ahlâksızlığın kökünü kazıdı. Bu yüzden ba'zı kimselerin hedefi oldu. Yıllarca kötülendi. İftirâlara uğradı. Sonra gelen gençliğe, büsbütün yanlış olarak tanıtıldı. Fekat, insâflı yazılan târîhleri okuyanlar ve onun ilme, fenne, sanâyı'a, ticârete, ahlâka, kısaca insanlığa bırakdığı eserlerini görenler, bu iftirâlara aldanmadı. Ona dil uzatan yalancılardan, ilm adamı, yazar maskesi altında çalışan düşmanlarından ve bunların söyledikleri yalanlardan nefret etdiler. Onun büyüklüğü karşısında hayrân kaldılar.
3 Haziran 2016 Cuma
Menkıbe ve Ramazan-ı Şerif Tebriği
Musa aleyhisselam Tur-u Sina'da:
"Yâ Rabbî, bana Kelîm'im, buyurdun, kelâmını işittirdin. Benden üstün devlete mazhar kıldığın bir kulun var mı?" niyazında bulundu.
Allahü Teâlâ:
"Yâ Mûsa! Seninle kelâm ederken aramızda yetmiş bin perde var. Âhir zaman Nebîsi Habîbim Muhammed Mustafa'nın ümmetleri Ramazan orucu tutacaklar, bu sebeple vücûtları zayıflayıp renkleri sararacak, iftar vakti duâ ve niyazda bulunacaklar. Onlardan 70 bin perdeyi kaldırıp duâlarını kabul edeceğim" buyurdu...
Yaklaşmakta olan Ramazan-ı Şerif ayı hepimiz için mübarek olsun. Bu kıymetli ayın bereketlerinden istifade edebilmek hepimize nasip olsun inşallah. Kıymetli dualarınızı beklerim sevgili dostlar...
Hayırlı Ramazanlar...
7 Nisan 2016 Perşembe
Receb Ayı ve Regaib Kandili
Bu gece, Receb ayının ilk Cuma gecesi, yani Regâib Kandili'dir. Çünki, Allahü teâlâ, bu gecede, mü'min kullarına, ragîbetler, ya'nî ihsânlar, ikrâmlar yapar. O gece yapılan düâ red olmaz ve nemâz, oruc, sadaka gibi ibâdetlere, katkat sevâb verilir. O geceye hurmet edenleri afv eyler. Receb ayının her gecesi kıymetlidir. Her Cum'a gecesi de kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, dahâ kıymetli olmakdadır. Regâib gecesinin kıymeti, çeşidli hadîs-i şerîfler ile bildirilmişdir.
Mubârek geceler, islâm dîninin kıymet verdiği gecelerdir. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, ba'zı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, düâ ve tevbeleri kabûl edeceğini bildirmişdir. Kullarının çok ibâdet yapması, düâ ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebeb kılmışdır. Kıymetli geceye, kendinden sonra gelen günün ismi verilir. Önceki günü öğle nemâzı vaktinden, o gecenin fecrine kadar olan zemândır. Yalnız, Arefe ve üç kurban günlerinin geceleri böyle değildir. Bu dört gece, bu günleri ta'kîb eden gecelerdir. Bu geceleri ihyâ etmeli, ya'nî kazâ namâzları kılmalı, Kur'ân-ı kerîm okumalı, düâ, tevbe etmeli, sadaka vermeli, müslimânları sevindirmeli, bunların sevâblarını ölülere de göndermelidir. Bu gecelere saygı göstermelidir. Saygı göstermek, günâh işlememekle olur.
22 Mart 2016 Salı
Dua Etmek de İbadettir
Duânın kabul olması için, önce imanını Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak düzeltmelidir.
Duâ, ibâdet demektir. Bunun için namaza duâ denilir. Yani duâ anlamındaki salât kelimesi, namaz için de kullanılır. İslâmiyet'te duâ, Allahü teâlâya yalvararak murâdını istemektir. Allahü teâlâ, duâ eden Müslümânı çok sever, duâ etmeyene gadab eder. Duâ müminin silahıdır, dînin temel direklerinden biridir. Yerleri ve gökleri aydınlatan nurdur. Duâ, gelmiş olan dertleri, belâları giderir, gelmemiş olanların da gelmelerine mâni olur.
(Bana hâlis kalble duâ ediniz! Böyle duâları kabul ederim) meâlindeki âyet-i kerîmeden anlaşılıyor ki, duâ etmek, namaz, oruç gibi ibâdettir.
Allahü teâlâ her şeyi sebeple yaratmakta, nimetlerini sebeplerin arkasından göndermektedir.
Zararları, dertleri gidermek ve faydalı şeyleri vermek için de duâ etmeyi sebep yapmıştır.
Diğer ibadetler gibi, duâ etmenin de şartları vardır.
4 Mart 2016 Cuma
Hakiki Tövbe Böyle Olur!
Allahü teâlâ, tövbe edeni sevdiğini ve affedeceğini bildirmektedir. Tövbe, günâhı işlediğine pişman olmak, günâh işlemekten hemen vazgeçmek, bir daha yapmamaya karar vermek ve affetmesi için Allahü teâlâya yalvarmaktır. Hakîkî tövbesi yapılan günâh, muhakkak affolur.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri, Mesnevîsinde şöyle bir hâdise nakleder:
Hazret-i Ömer'in halifeliği zamanında, düğünlerde çalgı çalan, şarkı söyleyen bir çalgıcı vardı. Yaşlanınca itibardan düşer, bir dilim ekmeğe muhtâç olur.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri, Mesnevîsinde şöyle bir hâdise nakleder:
Hazret-i Ömer'in halifeliği zamanında, düğünlerde çalgı çalan, şarkı söyleyen bir çalgıcı vardı. Yaşlanınca itibardan düşer, bir dilim ekmeğe muhtâç olur.
17 Ocak 2016 Pazar
Kötülük Edene de İyilik Etmeli
Allahü teâlâ, kullarının günâhlarını affedicidir, kerîmdir, rahîmdir, lütfu, ihsânı boldur ve merhameti çoktur. Kendisine isyân edenlere de, merhametinden, rızıklarını kesmeyip göndermektedir...
Vaktiyle gece, gündüz içki içen zengin bir kimse vardı. Bir gün yine içki meclisini kurar ve kölesine dört dirhem vererek meyve ve benzeri şeyler almasını söyler.
16 Aralık 2015 Çarşamba
Sükut, Yorulmadan Yapılan Bir İbadettir
Şeyh Sa'dî-i Şîrâzî "rahmetullahi aleyh" hazretleri Gülistan'da anlatır:
Bülbül, şahine der ki: İkimiz de kuş olduğumuz halde, sen padişahın sarayındasın, ben ise bahçenin dikenliğindeyim. Sen kuşları avlayıp yersin, padişahın yanında değer kazanır muradına erersin. Kuşların sultanı olursun. Ben ise günü güne eklerim, her gece sabaha kadar öter, gülün açılmasını beklerim. Ben uyumadan o açmaz, uyanınca açılmış görürüm. Açıldığını göremem, muradıma eremem. Diken arasında muratsız ağlarım, yüreğimi dağlarım.
Şahin şöyle cevap verir: Ben bin murad alırım ama birini söylemem. Sen bir murad almadan bin söylersin. Susan muradına erişir, öten muradsız kalır.
Ey Aziz! Sükut, yorulmadan yapılan ibadet, masrafsız takılan bir ziynet, hükümdarlığa muhtaç olmadan ele geçen bir devlet, duvara ihtiyaç duyulmadan yapılan kale, çalışmadan kazanılan zenginlik ve ayıpların kapatılmasıdır.
27 Kasım 2015 Cuma
Her Kaptan, Icindeki Dısına Sızar!
Güzel ahlaklı olmalı, herkese iyilik etmeli. (Ama bu, iyiliğe lâyık değil) diyerek iyilikten vazgeçmemeli. Karşımızdaki ne olursa olsun, biz kendimize bakmalıyız. Hiçbir zaman kan kanla, idrar idrarla temizlenmez, ikisi de su ile temizlenir. Biz su olalım da, o ne olursa olsun!
İnsanlar hangi ahlak ve fazilet üzere ise, ona göre konuşur ve davranır. Peygamber efendimiz, (Her kaptan içindeki sızar) buyuruyor. Su kabından su, şarap kabından şarap dökülür. Yani her kapta ne varsa, dışarıya o sızar. İnsanda da, kalb denilen bir kap vardır. Buna ne doldurursak, ağzımızdan o çıkar ve yaptıklarımız da ona uygun olur. Mesela kalbde cömertlik varsa, elinde ne varsa verir. Bu kalbde ne güzellikler varsa, etrafımızdakilere ona uygun davranırız. Ama eğer içimiz fısk fücur, intikam, hırs, can yakıcı duyguyla doluysa, daima etrafına sıkıntı veren insanlar oluruz.
Bazı büyük zatlar bazen öyle kimselerle ortaklık kurarlardı ki talebelerin aklı ermezdi. Hatta bazıları (Bu adamla işbirliği yapılır mı?) diye şüpheye düşerlerdi. Ama birlikte iş yaptıkları o bozuk ahlaklı kimseler, hayatları boyunca hep o zatlara dua etmişlerdir. Çünkü onlar da insandır, bir güzellik gördükleri zaman, onlar da hayran olurlar ve ahlakları değişir.
Bir gün biri İsa aleyhisselama çok hakaret eder, kötü şeyler söyler. En sonunda İsa aleyhisselam, (Bana söyleyeceklerin bitti mi?) buyurur. (Bitti) cevabını alınca, (Ben peygamberim. Eğer hastan varsa, dua edip iyileşmesine sebep olayım. Paran yoksa, para temin edeyim. Bir üzüntün varsa çare olayım. Benden ne istiyorsun?) buyurur. Adam çok şaşırır ve oradan ayrılır. İsa aleyhisselam, çirkin hakaretlere karşı çok güzel şeyler söylemiştir. Havariler İsa aleyhisselama, (Bu kişi size hakaret etti. Siz ise tam aksini söylediniz, üstelik yardımcı olmak istediniz. Bunun hikmeti nedir?) dediler. (Herkes, yanında ne varsa ondan verir. Herkes kendi sermayesini kullanır. Onun sermayesi o, benim sermayem bu. Onun sermayesi bende yok, benimki onda yok. Ben o olamam) buyurur.
Kaynak: Huzur Pınarı
2 Kasım 2015 Pazartesi
Geçnlikte Yapılan İbadetler
Sevgili Peygamberimiz "aleyhissalatü vesselam" buyuruyorlar ki;
Yanında birini gıybet edeni susturan kimseye Allahü teâlâ dünyada ve ahirette yardım eder. Gücü yeterken susturmazsa, Allahü teâlâ onu dünyada ve ahirette cezalandırır.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki; Gençlik çağı nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytanlarının saldırdığı bir zamandır. Böyle bir çağda yapılan az bir amele pekçok sevap verilir. İhtiyarlıkta dünya şevkleri azalıp, güç kuvvet gidip, arzulara kavuşmak imkanı ve ümitlleri kalmadığı zamanda pişmanlıktan ah etmekten başka bir şey olmaz. Çok kimselere bu pişmanlık zamanı da nasip olmaz. Bu pişmanlık da tövbe demektir ve yine büyük nimettir. Gençlik çağı kazanç zamanıdır. Mert olan, bu vaktin kıymetini bilip elden kaçırmaz. İhtiyarlık herkese nasip olmaz. Nasip olsa da rahat, elverişli vakit ele geçmez. Vakit de bulunsa kuvvetsizlik, halsizlik zamanında faydalı iş yapılamaz.
Bugün güç, kuvvet yerindeyken hangi özürle, hangi sebeple bugünün işi yarına bırakılabilir. Peygamber Efendimiz "Yarın yaparım diyen helak oldu" buyurdu. Gençlik zamanında insanı 3 din düşmanı olan nefs, şeytan ve kötü insanlar aldatmaya çalışmaktadır. Bunlar karşısında az bir ibadet pek kıymetli olur. İhtiyar lıkta yapılan bundan kat kat fazla ibadetlerin bu kadar değeri olmaz. Gençlikte nefsin arzuları insanı kapladığı gibi, ilm öğrenilecek, ibadet yapılacak en kârlı zaman da gençliktir. Gençlikte şehvetin, asabiyyetin kapladığı anlarda dinin bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkta yapılan aynı ibadetten çok kıymetli olur. Hele başka maniler de araya katılırsa bunları dinlemeyip, yapılan ibadetlerin sevabı o kadar çokdur ki ancak Allahü teâlâ bilir. Çünkü maniler karşısında ibadet yapma güçlüğü, sıkıntısı o ibadetlerin şanını, şerefini göklere çıkarır. Mani olmayarak, kolay yapılan ibadetler aşağıda kalır. Bunun için insanlar yüksekleri, meleklerin yükseklerinden daha üstün olmuştur. Çünki insan maniler arasında ibadet eder. Melekler ise mani olmadan emre itaat eder....
Yazının tamamının ses dosyasını dinlemek için lütfen tıklayınız efendim...
4 Ekim 2015 Pazar
Mü'minin Vasıfları
Sevgili Peygamberimiz "aleyhissalatü vesselam" buyuruyorlar ki:
Bir kimse bir günah yapmak istese ve sonra Allah'tan korkup onu terk eylese, Hak teâlâ hazretleri ona iki Cennet nasip eder.
İyi bir insan olmak için, güzel ahlâka sahip olmak, kötü ahlaktan uzak durmak gerekir. Ancak bununla dünya ve ahiret seadeti elde edilir. Güzel ahlak, ilm ve edeb öğrenmekle, iyi insanlarla arkadaşlık etmekle elde edilir. Kötü ahlâk da bunun tersidir. Yani cahil kalmak, edepsiz olmak, kötü insanlarla arkadaşlık etmekten hâsıl olur. Cenab-ı Hak Peygamber Efendimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) överken "Gerçekte sen büyük bir ahlak üzeresin" buyuruyor. İyi insan, iyi ahlaklı insan demektir. Dinimiz iyi huylar edinmemizi, kötü huylardan kaçınmamızı emretmektedir. Güzel ahlaka sahip kimselere gıpta etmek, onlar gibi olmaya gayret etmek gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki; Nimete kavuşmuş olanlardan tevazu gösterene ve kendini hep kusurlu bilene, helalden kazanıp hayırlı yere sarfedene, fıkh bilgileri ile hikmeti birleştirene, helale harama dikkat edene, fakirlere acıyana, işlerini Allahü teâlâ rızası için yapana, huyu güzel olana, kimseye kötülük yapmayana, ilmiyle amel edene ve malının fazlasını dağıtıp lafının fazlasını saklayana müjdeler olsun. Bir müslümana çatık kaşla bakmak haramdır. Güler yüzlü olmayan kimse, mü'min sıfatlı değildir. Herkese karşı güler yüzlü olmalıdır...
Kaynak: Huzur Pınarı
Kaynak: Huzur Pınarı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)