hikmet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hikmet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Nisan 2014 Pazar

Kimse Kimsenin Rızkını Yiyemez

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Çok kazanmak rızkı artırmadığı gibi, çok kaybetmek de rızkı azaltmaz. Daha çocuk, anne karnındayken, Cebrail aleyhisselam ona der ki:
(Sen hiç endişe etme! Allahü teâlâ yiyeceğin rızıkların hepsinin üstüne senin ismini yazdı. Rızık, ezelde takdir edilmiştir. Senin ne zaman, nerede öleceğin bildirilmiştir. O bir an ileri gitmez, geri de kalmaz.)

İnsan rızkını aramasa da, rızkı onu arar. Herkes ancak kendi ismi yazılı olan rızka kavuşabilir.

Nitekim bir kimse, hastalanınca, belki kefaret gerekebilir diye, ihtiyaten orucunu bozmak için çiğ pirinç tanesi yutar. Nasıl olmuşsa pirinç, boğazına takılıp kalır. Öksürür, bağırır çıkmaz. Doktorlar, (Bunu almak için ameliyatla nefes borusunu yarmak gerekir, buna imkânımız yok, biz bunu yapamayız. Sen Evliya bir zata git, o sana okusun, dua etsin, belki öyle kurtulabilirsin) derler.

O da, bir zata gider, o zat da, (Evladım, bu benim işim değil. Bağdat'ta şu adreste, şöyle mübarek bir zat var, sen doğru ona git) der. İstanbul nere, Bağdat nere! Ama can meselesi olduğu için mecburen gider. Bağdat'ta, o mübarek zatı bulur. Durumunu anlatır. O zat da, (Evladım, burada mümkün değil, bu pirinç tanesini çıkaracak olan zat Buhara'da) der. Adam çok üzülür, ama can tatlı, düşer yollara. Buhara'ya gelir, tekkeyi bulur. O mübarek zat da, sohbet ediyormuş, iğne atılsa yere düşmeyecek kadar kalabalık. Kapının eşiğine oturur. Oturur oturmaz bir hapşırık gelir, pirinç tanesi yere düşer. Oradaki bir kedi yavrusu, pat alıp kaçar. O kadar yer, o kadar zaman, o kadar sıkıntı. Çok şaşırır, bu ne hâl ya Rabbi der. Gelir hoca efendiye, bunun hikmetini sorar. O mübarek zat da, (Allahü teâlâ bu pirincin üzerine kedinin ismini yazdı, ben ne yapayım? Bu pirinç tanesini bu kedi yesin diye seni İstanbul'dan buraya getirdi) cevabını verir.

Şuna mutlak inanmalı, kimse kimsenin rızkını yiyemez. Hiç kimse de rızkını bitirmeden ölmez. Peki, o zaman niye çalışıp para kazanıyoruz? Ehl-i sünnet âlimleri, (Çok sevab kazanmak için, çok para kazanmak lâzım)buyuruyorlar. Yani çok ibadet yapmak, çok kitap dağıtmak, çok hayır hasenat yapmak için çok para lâzım. İşte bu niyetle, helalinden çok para kazanmak için, çok çalışmak gerekir.


Kaynak: Huzur Pınarı

28 Temmuz 2013 Pazar

Tevekkül Nedir?

Hikmetler...
TEVEKKÜL NEDİR?
Tevekkül; sebeplere yapışmayıp, tembel tembel oturmak değildir. Çünkü, böyle olmak Allahü teâlâya karşı edepsizlik olur. Müslümanın meşrû olan bir sebebe yapışması lâzımdır. Sebebe yapıştıktan ve çalışmaya başladıktan sonra tevekkül edilir. Ya'ni istenilen şey, bunun hâsıl olmasına sebep olan şeyden beklenilmez. Allahü teâlâdan beklenir. Çünkü Allahü teâlâ sebebi, istenilen şeye kavuşmak için bir kapı gibi yaratmıştır. Bir şeyin meydana gelmesine sebep olan işi yapmayıp da, sebepsiz olarak gelmesini istemek edepsizlik olur.
Tevekkül, dinin bildirdiği bütün sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan beklemektir.
Tevekkül, değiştirilmesi insan gücünün dışında olan üzücü hâdiseleri, ezelde takdir edilmiş bilip, üzülmemek, Allahü teâlâdan geldiğini düşünüp, severek karşılamaktır.

Yazının tamamı için tıklayın